26 Ağustos 2008 Salı

Jehan Barbur Röportajı

Jehan Barbur’la Bir Söyleşi…

Müzik Piyasası her gün yeni birinin katılımıyla daha kalabalık hale gelirken kuru kalabalıktan olmayan kaliteli iş yapan isimler de yavaş yavaş ısınma çalışmalarından suyun üstüne çıkmaya başlıyorlar. Jehan Barbur da bu isimlerden biri. Myspace adresinde kendisiyle ilgili detaylara ulaşmak mümkün. Kendisiyle çocukluğa, müziğe ve hayata dair konuştuk. Samimi cevaplarını okumaktan umarım keyif duyarsınız.


Merhabalar, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkürler.

Asıl ben teşekkür ediyorum…Bir şekilde yaptığımız müziklerin izini sürüp bizi bulduğunuz için…

*

Sizinle ilgili araştırmam sırasında sözlükteki bir tanım çok hoşuma gitti: “Gecemin saçlarını ağartan kadın.” Sesiniz yavaş ve insanın içine işleyen şarkılara çok uygun gerçekten. Yorumlayacağınız şarkıları seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?

Müziği çok bilinçli olarak yaptığımı sanmıyorum aslında. Bilincime işlemiş bir yol ve yöntem var. İçerilerden bir yerden gelen başka bir durumla birleştiğinde önüme yeni bir yol seriliveriyor. Ben de içgüdüsel olduğunu zannetiğim bir seziyle sadece o yolu takip ediyorum. Yanlış veya doğru. Çıkan sonuç bir sonraki kararı her halükarda etkiliyor. Parçaları seçerken “Ben bunu nasıl söylerim acaba? “ diye düşünmüyorum çünkü o an amaç benim için icranın nasıllığı olmuyor. O daha teknik bir bakış. Veya “İnsanlara ulaşır mı acaba”yı da ilk evrede düşünmüyorum. Bir parçayı söylemeyi istiyorum. Ve gerçekten söyleyebilmeyi diliyorum. Söylemekten keyif alacağımı hayal ediyorum. Söylediğim sözleri ve ezgiyi içimde hissedebiliyorsam benim için o parça zaten doğru bir seçim oluyor. Grup arkadaşlarımla bir yerlerde çalıp söylerken ise repertuarı öncelikle şımarıkça hazırlıyoruz. Yani biz neyi çalmaktan keyif alıyorsak o şekilde. Sonrasında izzet-i ikram başlıyor zaten.(bizden dinleyiciye..) Ortak bir nokta da yaratmaya başlıyoruz.
**

Ezginin Günlüğü için yapılan Çeyrek albümünde yer aldınız. Ezginin Günlüğü yıllardır dillerden düşmeyen; ama piyasaya da malzeme olmamış bana kalırsa tüm müzisyenlere örnek olması gereken bir grup ve hepimizin onlara dair anıları var. Sizin Ezginin Günlüğü ile özel bir bağınız var mı? Yapra
k’ı söylemek sizin fikriniz miydi?

Ezginin Günlüğü bir çok insanın hayatından geçmiş ve özel yerlerde duran bir gruptur. Çocukluğumda şarkılarını keşfetmiş olmaktan büyük heyecan duymuştum. Dolayısıyla “Çeyrek” albümünde yer almış olmak benim için çok önemli bir tecrübe oldu. Büyük gurur duydum. Parçayı ben seçmedim. Albümde birden çok müzisyene yer veriliyordu. Ezginin Günlüğü parçaları farklı kişiler tarafından yeniden yorumlanacaktı. Gürol Ağırbaş beni arayıp “Yaprak” parçasını yeniden düzenlediğini ve bu parçayı seslendirmemi istediğini söyledi. Bir iki gün beraberce çalışıp vokal kayıtlarını yaptık. İyiki de beni aradı diyorum kendi kendime. Özel bir güncenin benim için en değerli sayfalarından birinde sesimi duyura bildim. Yani çok güzel bir şarkı geldi ve beni buldu.


***
Myspace sayfanızda İskenderun’daki masalsı çocukluktan bahsetmişsiniz. Ne kattı İskenderun size? Özellikle Batı’da yaşayanların bilmediği bir dünya mı var
orada? Çünkü bildiğim kadarıyla çeşitli kültürlerin kaynaştığı bir kent İskenderun.

Tek bilebildiğim İskenderun’daki hayatın burden çok farklı olduğudur. İskenderun’da özel bir durum vardır. En azından benim için. 18 yaşına kadar orda büyüdüm. Çok büyük laf etmek istemem ama, sanırım asıl dünya insanların kendi içlerinde taşıdıkları. İskenderun, benim içimde taşıdığım o hayal dünyasına mistik bir dekor olmuştur. O şehrin havası ve içinde taşıdığı yaşanılmışlıklar tarifi zor bir tattır. Kendimce tuhaf bir çocukluk yaşadım orda. Tuhaflıktan bahsederken asla kötü veya karanlık bir durumdan bahsetmiyorum. Bir masalın girizgahı gibi… bilinmez, uzak…

Güzel bir ailem ve güzel bir hayatım vardı. Fakat yapmayı arzuladığım bir çok şeye de uzak bir hayatım oldu. Zaman ağırdır bazen. Ömer Kavur’un “Gizli Yüz” filmindeki zamanın sabitliği gibi anlaşılmaz bir cazibesi vardı şehrin. Ve sanırım bu cazibeye hepten vurgundum. Beni her anlamda büyütmüştür İskenderun. İyisi ve kötüsüyle.Burda durmak en doğrusu. Çünkü yazmaya başlarsam sanırım duramayacağım.

****
Albüm çıkarmakla ilgili görüşleriniz neler? Herkes veryansın ederken, sizin gibi kendi kitlesini çoktan oluşturmuş sanatçılar için daha kolay sanırım albüm çıkarmak.

Bir aksilik yaşanmazsa album Ekim sonu Kasım başı gibi Ada müzikten çıkacak. Şu an hala kayıtlarımız devam ediyor. Albümü bir kaygıyla yapmadığımı biliyorum en azından. Açıkçası yapmak bile istemiyordum. İlk olarak Bülent Ortaçgil yazdığım şarkıları dinleyip bana müthiş bir cesaret Verdi. Albüm yapmam için beni bir hayli destekledi. Bu konuda pek hırsım olmadığını söylediğim zaman da bunun işimi kolaylaştıracağını hatırlattı bana. Sonrasında yazdığım şarkıları toparladık ve müzisyen arkadaşlarımla beraber bir hale yola koymaya başladık. İnanın, album yapmak çok zor. Bu da başlı başına bir konu aslında. Hayatla ilgili bir derdiniz varsa ve durduğunuz yeri sorguluyorsanız sürekli, albümle beraber duracağınız taşı çok doğru hayal etmeniz gerekiyor. En azından bu amaçlarımdan biri oluverdi. Albüm benim için bir günlük gibi. İnsanların bu günlüğü okumasını istedim sadece. Ve artık bir yerlerde çalarken bizim parçalarımızı da çalalım istedim. Bu şarkıları sizi dinleyenlerle beraber söylemek müthiş bir duyguymuş gerçekte. Ben bu dinleyicilerin sayısını arttırmak istiyorum. Albümden maddi bir beklentimiz zaten yok. Korsan denen durum varken bu sadece bir hayal oluyor…
*****
Türkiye’de ve uluslararası alanda şu an çalıştığınız müzisyenler haricinde çalışmak isteyeceğiniz ya da etkilendiğiniz müzisyenler var mı?

Elimden geldiğince farklı tarzlarda müzik dinliyorum. Bir çoğundan etkileniyorum ve aç gözlülükle her projede “ah keşke ben de olsaydım” diyorum. Stingle çalışmak isterdim mesela. İmkansız kapıları yumrukluyorum tabi. Bu bir hayal! Olsun, düşünmesi bile keyifli…. Türkiye’de çalıştığım her müzisyenden çok şey öğrendim. Hala de öğrenmeye devam ediyorum ve henüz bu ülkede çalışmayı hayal ettiğim yüzlerce isim var. Her gün bunun olması için dua ediyorum. Onlarla beraber yurtdışında çalışmayı sanırım tercih ederdim. Bu ülkeden oralara gitmek daha keyifli olacaktır eminim. Bunun dışında dinleyip hayran olduğum isimleri yazmam gerekirse bir kaçı .: Nitin Sawhney, Beady Belle, Torun Erikson, Keren Ann, Feist, Kings of Convenience,Patricia Barber, Diana Reeves, Tom Waits, Cassanda Wilson vs. vs…liste uzaaar da uzaaar
******
Fabrikasyon ünlü üretim süreci var Türkiye’de. Sağlam yorumcular bile popüler kültürün kurallarına uymaya zorlanıyor. Medyatik olmakla maddi zorluk çekmek arasında bir seçim yapmak zorunda olmaktan korkuyor musunuz? Albümünüz çıktığında alternatif rafında olursa içiniz daha mı rahat olur?

Bir müzik markette en sevdiğim rafta olmak beni mutlu edecektir eminim. Orası daha güzel ve daha korunaklı.
*******

Söz de yazıyorsunuz. Örneğin Feridun Düzağaç bir dönem beste yapmak için Bozcaada’ya gidiyordu. Sizin de bir kaçış noktanız var mı? Sözün müziği aşabileceğine inanıyor musunuz?

Kaçarsam kendimi de beraberimde götüreceğimden bu tip uzaklaşmalara en azından şu an ihtiyaç duymuyorum. Ama bir hayalim var elbet. Bir kaç sene sonra küçük bir kasabada olmayı istiyorum. O da zamanı daha doğru yaşayabilmek için olacaktır. Şu an evimde çalışabiliyor olmaktan mutluyum. Ama bu durum da miyada yenilip bir gün yıpranacaktır. O zaman da en kötü ihtimalle stüdyomdaki perdelerin rengini değiştiririm. Bu şimdilik bulabildiğim küçük bir çözüm! Kar etmeyeceği günler çok uzak değil….
********
Amerikan Kültürü ve Edebiyatı okumuşsunuz. Amerikan Edebiyatı’nda güncel ya da klasik olarak takip ettiğiniz isimler var mı? Türkiye’de kimleri okuyorsunuz?

Üniversite hayatımdan bugüne yaşadığım 4 yıllık Ankara masalı dışında pek bir şey kalmadı. Fakat tutkunu olduğum Türk yazarlar var. Beni hayata indirgeyen ve her seferinde nefes aldırtan. Murathan Mungan bunlardan biridir. İstanbul’un izini ve geçmişini hep onun cümleleriyle sürmüşümdür. Bunun dışında okumaktan çok keyif aldığım diğer yazarlar, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Selim İleri,Peride Celal, Sabahattin Ali, Erhan Bener, Tahsin Yücel vs vs
*********
“Dinle” isimli şarkınızda “içindekileri çıkar bağır bağır avaz avaz” diyorsunuz. Jehan Barbur ne kadar güçlü bir kadın? Dünyanın neresinde duruyor ve O’na nereden bakıyor?

Bu zor bir soru işte….bunu bilemiyorum…ya da bildiğimi zannediyorumdur. Güçlü olmaya gayret ediyorum demek sanırım daha doğru olacak. En azından yaşayabiliyorum ve akıl sağlığım hala fena değil.. Demek ki o kadar da zayıf bir insan değilmişim. Dünya’ya gözümü açabildiğim her yerden bakmaya çalışıyorum. Fakat bazen feci halde kendi iki gözümde tıkanıp da kalabiliyorum. Şöyle demeli: başkalarının gözünden bakabilecek gücü bulduğum her fırsatı değerlendiriyorum. Hatta kendi bakışımı aldatırcasına yapıyorum bunu. Beni yoran, güçsüz kılan şeylerden biridir bu. Aynı oranda da güçlendiren. Bir de hayatın yaşattıkları, benim yaşamayı seçtiklerim var. Onların sonuçlarıyla da geçinip gidiyoruz işte….tek bildiğim şey, yazamayacağım ve şarkı söyleyemeyeceğim gün bile kendimi iyi hissedebileceğim şeylerin etrafımda olabilme ihtimaline sığınışımdır…
**********
Sizi dinlerken duygusal bir hesaplaşmaya gidiyor insan. Sevgiye, duygulara dönük mü yaşıyorsunuz yoksa kaptırıp giden kalabalıktan mısınız?

Keşke kaptırıp gitsem….Önemsiz fakat en azından da herkes kadar önemli biriyim. Ben de o kalabalıklardan biriyim. Hissettiklerim, ve içimde yaşadığım her şey uğruna her sabah uyanıyorum. Bu biterse sanırım bende kalabalık olup kaptırıp gideceğim. Şimdilik bu hal benden biri ve benden olmaya devam etmesini diliyorum. İçimde bir yerlerdeyim ve oralar benim için yaşama tutunabilme nedenim.

Şimdiden ilginiz için sonsuz teşekkürler….

Ne demek…keyifti….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder