14 Mart 2010 Pazar

Herkes İçin İnsan Hakları!


Liboş olmakla itham edilmek bu aralar Türkiye’de insan hakları adına bir şeyler söylemek ya da mevcut iktidarla belirli bir safta bir arada yer almakla eşdeğer sanki. Bu yüzden herkes bu “liboş” damgasını yememek adına ne kadar “solcu” ne kadar “dindar”, ne kadar “kemalist” ya da ne kadar “komünist” olduğunu açıklamak zorunda kalıyor. Açıkçası bu “liboş” olmama fetişizminin altında da bir homofobi yattığına adım gibi eminim, bunun da ötesinde emin olduğum bir şey var ki Türkiye’de “liboş” olmak sahiden zor. Neden mi? Hiçkimse sizi onlardan olarak görmüyor. Daha acıklısı, muhtemelen siz de kendinizi onlardan biri olarak görmüyorsunuz.

Aslına bakılırsa Türkiye’de liboş olarak konumlandırılmak çok kolay. Hatta bir Star Gazetesi yazarı Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu’nun liboş olduğunu yazmış geçen gün yazısında (elbette iyi anlamda kullanıyor bu sözcüğü) ve bunu sevindirici bir gelişme olarak değerlendirilmiş. Yine aynı Özgür Mumcu Fransız Sosyalist Partisi dahil birçok partiye göre solda olduğunu belirtecek kadar kendine güveniyor. Öyleyse liboşluğun tanımının tam olarak yapıldığı söylenemez.

Ne yapıyor liboşlar. Hele ki sola yatkın liboşlarsa “ezber bozmaktan” bahsediyorlar, Radikal İKİ’de yazıyorlar, çoğunlukla azınlık, anayasal diktatörlük, militarizm gibi konuları işliyorlar. Kitlesel bir hareketin Türkiye’de yaratacağı reformist dalgaya umut bağlamış durumdalar. Hükümeti sevmiyorlar; ama hükümetin yaptığı iyi şeyleri ince eleyip sık dokutuktan sonra gözden geçirebilecek kadar da akıllılar. AKP Karşıtlığı ile AKP nefretini karıştırmıyorlar.

Aslına bakarsanız liboşlardan en çok rahatsız olanlar sağcılar olması gerekirken, Türkiye’de en rahatsız kesim solcular. Neden mi? Kemalizmle dirsek temasından vazgeçemeyen hala “Ordu Millet El Ele” temasından yana duran solculardan bahsediyoruz çünkü. Türkiye’de sol ve Atatürk nedense hep aynı safta anlatılmış insanlara. Oysa sosyal demokrat bile olamayan bir devletin diktatörlükle devleti şekillendiren liderinden bahsediyoruz…

Geçen gün katıldığım toplantıda Ahmet İnsel “Sol önce kendi ezberini bozmalı” dedi. Solun hala CHP ile mücadele etmesinin garipliğine değinen İnsel, Türkiye’deki seçmenin CHP seçmeninden ibaret olmadığını, amacın sola oy vermemiş insanlardan da oy ve destek alabilmek olduğunu söylerken bazı solcu arkadaşlara fazla liboş gelmiş olabilir. Malum kendisi AB yanlısı bir akademisyendir ve AB bütün kötülüklerin anasıdır! Sermayenin kulu köpeği yapacaktır bizi! Şimdi şöyle bir düşününce paranoyak sosyalist düşünce üstüne psikolojiyle ilintili bir eser verme zamanım gelmiş de geçiyor; ancak psikolojiyle ilgili uzmanlığı olan ben değilim, özel günlerin özel insanının bu konularda okuma girişimleri var, umarım bir gün ortak kitap yazma şansı elde ederiz de Sol Paranoyası ve Kemalizm Paranoyası’nın derin analizini yapma şansımız olur.

Entel Küçük Parti Solculuğu ve Alperenlik

Şimdi bir konuyu daha masaya yatırmakta fayda var. Türkiye’de sol denince akla gelen kimi partiler var. Kitlesel sol denemese de daha popüler partiler de var TKP, ÖDP gibi. Bir de kenarda kalmış kimi garip partiler var. Bu partilerin isimlerinin açılımlarını bilmekte zorlanmanın bizim hatamız olduğunu düşünmemekle beraber Avcılar ve Atıcılar Derneği ile bile tanınırlık açısından karşılaştırılamayacak durumda olan bu mahalli sol partilerin ne yapmaya çalıştığı konusunda büyük şüphelerim var. Yeni sol ittifak içerisinde bu partilerin yer alıp alamayacağı ise bambaşka bir sorun. Öyle ki bu partiler yeni sola katılmayarak Türkiye’de aralarında birçok değerli arkadaşımın da bulunduğu kendini devrimci olarak adlandıran akıllı erkek ya da kadınları bir güzel yok etmiş olacak. Elbette bu partilerin yaptıklarını değil ana akım siyasi arenaya yapamadıkları katkıyı tartıştığımı eklemem şart.

Türkiye’de solun üstünden ölü toprağını atmak bugün o liboş olarak adlandırılan insanlara kaldıysa onların dönmekle suçladığı Murat Belge’yi biraz anlayamamalarından ileri gelmektedir tüm sorun. Bugün Murat Belge Avrupa’ya gidip liberalizmin geleceğinin tartışıldığı toplantılara katılabiliyorsa bizim solcularda problem vardır. Dünyayı algılamak istemeyişlerine şaşmamak ise elde değil. Yine de Türkiye’deki mini solu kendi paranoyalarıyla baş başa bırakmakta fayda var. Özgürlükçü sol dediğinizde size yumuşak kapitalist damgası yapıştıran bu insanlardan sol çekeceği kadarını çekti. Mümkünse onlar gibi sol olmamak adına ben kendime “sol” dememek taraftarıyım.

Öyle ki insanın, hakkın, çok sesliliğin, eşitliğin olmadığı yerde sosyalizm olsa kaç yazar?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder