30 Mart 2010 Salı

Babalar ve Oğulları: Serseri Mayınlar

Sarphan Uzunoğlu
Ferzan Özpeket’in son filmi Mine Vaganti (Serseri Mayınlar) vizyonda. Özpetek’in babasına ithaf ettiği filmde İtalyan toplumunun ataerkil yapısı bir babanın iki eşcinsel oğluyla ilişkisi üzerinden anlatılıyor.

İtalyanlar ve Türklerin toplumsal özellikleri sıkça benzetilir. Genelde bu benzetme her iki toplumun da olumsuz yanları üstünden yapılır. Ferzan Özpetek’in son filminde de her iki toplumun da henüz barışık olmadığı eşcinsellik ve eşcinsellerin tipik ataerkil aile yapısıyla ilişkileri işlenmiş. Filmde yer alan tüm karakterler Ferzan Özpetek’in hayata bakış açısını yansıtır nitelikteyken, hikayenin son noktada ulaştığı zaman ötesi biçim izleyenlerde heyecan yaratıyor.
Filmin başından sonuna bizim yaşadığımıza çok benzeyen; ama o kirlenmişlikten eser taşımayan bir temizlik ve güzellik söz konusu. Bilinmez havasından mı, suyundan mı yoksa hoşgörü seviyesinden mi Türkiye’de muhtemelen bir cinayetle sonuçlanacak olaylar Ferzan Özpetek’in sinemasında estetik bir olaylar zinciri halinde baştan sona hayranlık duyduğunuz karakterlerin başından geçiyor ve beyaz perde baştan sona beyaz ve güzel bir filme kavuşuyor.
Aslında Özpetek’in tarzı ve filme tarzını yansıtmasıyla ilgili en güzel şeyleri Yıldırım Türker 27 Mart’ta Radikal‘deki köşesinde yazdı:
Ferzan, ürettikleri kendi kişiliğinin bire bir mührünü taşıyan yaratıcılardan. Onun sinemasından söz ederken arkadaşımı unutmam imkânsız. O, kendi filmlerinden çıkıp gelmiş bir karakter zaten.”
İçinden Kadın Hikayeleri Geçen Film
Aslına bakılırsa Özpetek’in filmlerinde gay hikayeleri anlatması alışılmış bir durum; ancak filmde gizli olan kadın hikayeleri de baştan sona sizi sürükleyecek güzellikte. Öyle ki filmde yer alan tüm kadın karakterler kendilerine özgü tarz ve geçmişleriyle size size dair şeyleri hatırlatıyorlar. Aldatılan bir kadın, her şeyi ve geleceği elinden alınıp terk edilmiş bir kadın ve hayatının aşkına asla tam anlamıyla kavuşamamış hayatının sonundaki bir kadın bu filmdeki en önemli üç karakter gibi gözükmeseler de filmin kilit noktaları oluyorlar ve bazen bizim için çok daha ilgi çekici olabiliyor hikayeleri. Filmdeki bir başka kadın hikayesi ise eşcinsel başkaraktere aşık olan kadına ait.
Filmin Asıl Meselesi Gerçeklikle
Filmin asıl derdi olan baba oğul ilişkileri ise her şeyin ötesinde Ferzan Özpetek’in bir röportajında da belirttiği izlenimlerinin sonucu olarak ortaya çıkmış gibi gözüküyor. Zaten Özpetek en ilerici görünen yerlerde bile “gay” olmanın ve bunu özgürce yaşamanın zorluğuna oradaki sözleriyle de dikkat çekiyor.
Çünkü filmi çektiğim Lecce, aslında ıtalya’nın en ilerici kesimlerinden biri. Yine de o bölgede bir erkeğin babasına gay olduğunu söylediğinde nasıl tepki alacağını araştırdım. Burada bile ‘Çocuk söyledikten 30 dakika içinde bütün şehir biliyor olur’ dediler. Kimse kimsenin yüzüne karşı bir şey söylemiyor. Babanın paranoyaklığı da buradan geliyor.”
Aslına bakarsanız iki yüzlü toplum yapımızı ve her şeyi kapalı kapılar ardında yaşayışımızı o kadar iyi anlatan bir film ki Serseri Mayınlar muhafazakâr kitlelerin ensesinde patlayacak tokat sertliğinde gözükmese de toplumun cinselliği konumlandırdığı yerin ne kadar hastalıklı olduğunu ve bu hastalıklı konumun toplumca nasıl gözetildiğini gözler önüne seriyor.
Filmde hem muhafazakârlığın sadece doğu toplumlarına özgü olmadığını hem de eşcinsellerin bir şekilde kendilerine duydukları güvenle bazı sınırları yıkabileceklerini görüyoruz. Zaten Özpetek’in kendi babasıyla ilişkisine bile tek taraflı da olsa yansıyan eşcinselliğin gizli tutulmasına dair görünmez baskı belki de bu filmi ortaya çıkaran temel duygu.
Sezen Aksu ve Ferzan Özpetek
Sezen Aksu’nun geçtiğimiz ay Vogue da Ferzan Özpetek’e yazdığı övgü ve sevgi dolu mektubu okuduğumda ikisinin dostluğunun özelliğini kavramıştım. Özellikle Sezen Aksu’nun Deniz Yıldızı albümü sanki film için yapılmış bir soundtrack albümü gibi. Albümde bulacağınız hafif hüzünlü; ama umut taşıyan havayı filmde de soluyabiliyorsunuz. Aslına bakarsanız Yıldırım Türker, Sezen Aksu ve Ferzan Özpetek üçlüsünün aynı fotoğrafta bir aile portresi çizeceğini söylemek zor değil. Filmin sonunda her şeyin birbirine bağlandığı noktada başlayan “Kutlama” ise insana yeni ve güzel bir cümle sunuyor hayat için:
“Başlıyor ömrümüzde yeni bir fasıl”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder